Başkalarının kötü olması seni iyi yapmaz – Kıyaslama yapmak

Aldığım notlar içerisindeki ilk konu, beni bu blogu yazmaya getiren adımlar silsilesinin ilki. Böyle deyince aklıma kaderin dallanan yolları geliyor. Her ne kadar bunun hakkında yazmak için dayanılmaz bir istek duysam da bu başka bir yazının konusu ne yazık ki. Zamanını beklemekten başka çare yok. Her neyse biz konumuza dönelim başkalarının kötü olması bizi iyi biri yapmaz. Aslında başlık kendini bir çok bakımdan açıklıyor, bu sebeple üzerine konuşulması nispeten zor bir konu. İlk yazı olarak seçmeyi istemeyeceğim konulardan biri ama ilk aldığım not olduğu için ona bu önceliği tanımam gerekiyor sanırım.

Herkes yapıyor, herkes alıyor, herkes gidiyor tarzı cümleler size de bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Zaman zaman bu sözleri hepimiz duyuyoruzdur. Bir konu hakkında bu şekilde konuşuluyorsa bir müddet sonra o konunun normalleştiğini, herkesin buna alıştığını düşünüyorum. Herkes sırada bekliyor, bir kaç kişi araya giriyor. Neden giriyorsun diyorlar haklı olarak, herkes giriyor cevabını alıyor soran. Bir süre sonra normalleşiyor bu durum, kimse ses çıkarmamaya başlıyor. Mesela köprü yolunda hemen her gün yaşadığım bir olay, herkes ağır akan trafikte sırasını bekliyor. Bir kaç kişi trafiğe dahil olmayan sağ şeritten -insanlar insanlık yapıp bu şeridi ileride sağ taraftan ayrılacak olanlar için boş bırakmışlar- 400-500 metre gidip tekrar yola bağlanıyor. Böylece onlarca arabayı sollamış, zahiren bir kaç dakika kara geçmiş oluyorlar. Bunlar artık herkes için normalleşmiş, kimse korna bile çalmıyor.

İster istemez kendimizi başkalarıyla kıyaslıyoruz, kötü davranışları olan biriyle kıyaslarsak kötüye gitmemiz muhtemel. Ama iyi davranışları olan biriyle kıyaslarsak bence işin ucu biraz daha belirsiz, iyiye de gidebilir insan ya da kendinden ümit de kesebilir. Ben bu kadar yapamam diyebilir ya da olacağı kişinden korkabilir bilemiyorum. Başkalarıyla kıyas yaparken işin doğrusunu akılda tutmak en iyisi diye düşünüyorum. Bu işin doğrusu nedir dinen, vicdanen, ahlaken… Kişinin hassasiyetlerine göre değişir.

Bu tarz bir cümle kurunca aklıma ister istemez islamiyetteki şu düstur geliyor; kişi kendisini içinde bulunduğu toplumun normalleriyle kıyaslayamaz. Örnek alınması gereken kişi Hz. Muhammed (s.a.v) ve onun izinden giden ashabıdır. Bunlar yıldızlardaki örneklerdir, artık kişi ne kadar örnek alabilirse. Uyulması gereken ölçüler Kur’an ve hadisteki ölçülerdir. Yani müslüman birisi kendini toplum ile kıyaslayıp oradan kendine bir ölçü çıkaramaz. Bu konuyla ilgili en iyi örnek bu sanırım, diğer dünyevi örnekler ister istemez içinde bulunduğumuz zaman ile kısıtlı. Eskiden iyi olan bir şey şu an kötü olarak gözüküyor ya da tam tersi oluyor. Sürekli normaller değişiyor, bir nirengi noktası yok.

Nirengi noktası olarak ahlak, vicdan diyebilirsiniz ama bunlar da bence dinden gelecek şeylerdir. Yaptığı bir şeyin yanına kar kalacağını, hesabını vermeyeceğini düşünen birisi vicdanını bir süre sonra susturacaktır bence. Ahlak’ın zaten kökü dindir, diğer türlü insanlar kendi heva ve heveslerine göre bir takım şeyler ortaya atarlar. Bunları ahlak olarak ortaya koyarlar. Bütün bir Afrika’yı sömüren batılı devletlerde herhangi bir ahlaktan ve vicdandan söz edebilir miyiz? Muhtemelen onları insan olarak bile görmüyorlardı, kendi uydurdukları bir düşünceyle kendilerini üstün gördüler ve onları sömürmek kendi güçlerini korumak, artırmak için normal bir şey gibi düşünüldü.

Bir başka nirengi noktası başkaları ne der olabilir. Kimse diğer insanların kendini ayıplamasını, hakkında kötü konuşmasını istemez. İstisnaları hariç tutalım tabii ki, bunu umursamayan insanlar elbette vardır. Dini bir kısıt olmayınca geriye bir tek bu kalıyor sanırım ve bu da toplum komple kötüye gidince, başkalarının kötü olmasıyla bizim de kötü olmamız mazur görülünce ortadan kalkıyor diye düşünüyorum. Yani gelinen noktadan bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinlere gidiyor iş. Yani herkes ne yaptığında özgür. Gördüğüm kadarıyla bu bir çokları için uygun düşen bir durum ama dini hassasiyeti olan bir kişi buna çok dikkat etmeli.

Bu yazı biraz kontrolden çıkarak başta düşünmediğim noktalara geldi. Ben bile yazarken bir şeyler keşfetmiş olabilirim. Biraz toparlamak gerekirse; eğer dini hassasiyeti olan biriyseniz başkaları ile kendinizi kıyaslamanız yanlış bir yaklaşım olur. Yaşanılan devrin normallerinden bağımsız elinizden geldiğince uymanız gereken kurallar bellidir. Söylemesi kolay tabi ki, inşallah uygulayabiliriz. Dini hassasiyeti olmayanlar için çok bir şey diyemiyorum maalesef ki, insanın kendi içinde düşünmesi iyidir diye düşünüyorum. Halimden, yaşayışımdan memnun muyum, daha iyi bir alternatif olabilir mi gibisinden.

Bu son cümle aklıma yıllar önce tanıştığım birisini getirdi. Hayatımda tanıdığım en neşeli kişilerden birisi olabilir. Yani en azından onu tanıdığım sürenin çoğunda böyle düşünüyordum. Sürekli gülen, mutlu birisiydi. Nasıl bu kadar mutlusun diye sorduğumda, değilim aslında içim kan ağlıyor dediğinde çok şaşırmıştım. Daha sonra bir kaç vesileyle daha içten içe ne kadar mutsuz olduğunu görmek gerçekten hiç beklemediğim bir şeydi. Kendime insaf sarrafı diyemem, bu yüzden dış görünüşe aldanmış olabilirim, bilemiyorum. Bu tarz bir kişinin kendi içinde düşünmesi gerektiğini düşünüyorum, dışarıdan bu kadar mutluyken içim neden böyle, nerede hata yapıyorum, ne yapmam gerekir?

2-3 paragraf yazarsam iyidir diye düşündüğüm konuda bu kadar yazabilmek gerçekten büyük bir başarı benim için. Konu biraz dağıldı kusura bakmayın ama yavaş yavaş ısındıkça daha iyi performans göstereceğimi umut ediyorum. Bu zor konuyu geçtiğimize göre notlardan rahat yazabileceğim bir konu seçebilirim. Kalın sağlıcakla.

Leave a Comment