Küçüklüğümde bir dönem mahalledeki bir çok çocuğun pantolon alırken 5-6 santim uzun aldığını hatırlıyorum. Ben de öyle almıştım bir kaç sefer. Pantolonu uzun alırdık, daha sonra o uzun kısmı bir kaç kat -artık aldığımız uzunluğa göre kaç kat ideal oluyorsa- katlardık. Bunun havalı olduğunu ya da daha güzel göründüğünü düşünürdük.
Havalı biraz garip oldu, o zamanlar henüz böyle bir kelime bilmiyorduk. Yurt dışından bize biraz geç geldi bu kelime, geldikten sonra da bu kelimeyi kullanmak pek havalı bir şey olarak görülmedi. Benim gözlemim en azından böyle. Kendi kendini imha etti bir nevi, şu an daha çok eleştiri amaçlı kullanıldığına şahit oluyorum. Böyle yapınca havalı olduğunu mu zannediyorsun derler mesela. Ne kadar havalı birisi, keşke ben de onun gibi olabilsem denildiğini duymadım.
Pantolon konusuna geri dönersek, o dönem gerçekten bunun güzel göründüğünü düşünürdük. Pantolon alırken özellikle biraz uzun olmasını istediğimi hatırlıyorum. En azından 1-2 kat katlamak lazım yani. Şimdi düşününce bu hareket çok saçma geliyor. Hatırladığım kadarıyla kısa bir dönemdi zaten, hızlıca yaşandı, unutuldu gitti. Daha sonra pantolonunun paçasını katlayan görmedim. Çamur olmasın diye katlayan olmuştur elbet, güzel görünsün diye yapan olmadı sanırım sonrasında.
Yine pantolon üzerinden gidersek benim yaşım yetmiyor ama filmlerden gördüğüm, büyüklerimden duyduğum kadarıyla İspanyol paça diye bir pantolon tipi varmış bir dönem. Paçası çok geniş bir tür pantolon. Şu an böyle bir şeyi giyen birisine denk gelmek çok zor. İnsanlar bir dönem bunu beğenerek giyiyordu.
Şimdiye gelirsek pantolon artık paçası dar tercih ediliyor. Geniş olunca çok güzel gelmiyor gözümüze, yani en azından benim gözüme. Bir şekilde zaman geçiyor, algılar değişiyor. Eşofman olarak mesela eskiden beğenmediğim bir tarz, aradan yıllar geçince artık gözüme güzel geliyor. Ne değişti bu süreçte, düşüncem neden değişti acaba?
Bunun gibi giyim olsun, başka alanlar olsun bir çok örnek verilebilir. En çok dikkat çeken giyim tarzı oluyor haliyle. Giyim denildiğinde de akla tabi ki moda geliyor. Nasıl oluyorsa zaman geçiyor, moda değişiyor, önceden beğendiğimizi beğenmez oluyoruz. Beğenmediğimizi de beğenir hale geliyoruz.
Dizi, film, sosyal medya, çevre bir şekilde sürekli bir şeylerin tesiri altındayız. Farklı bir şeyi ilk gördüğümüzde bir ön yargı ile yaklaşırız ister istemez. Buna bir nevi savunma mekanizması bile denilebilir. Değişime az ya da çok direnebilir herkes. Bu tesir devamlı olursa, düşüncelerimizi, beğenilerimizi de etkiler ister istemez. Hiç bir şey olmasa bile bir noktada sonra normalleşmeye başlar.
Yaşınız yettiği kadar, on yıl, yirmi yıl ne kadar hatırlayabilirseniz bir düşünün. Şu an normal olan şeylere o zamanki bakış nasıldı? Her hangi bir şey olabilir bu, illaki benden bir örnek beklemeyin. Herkes kendi dünya görüşüne göre bir çok şey bulabilir diye düşünüyorum.
İnternetin yaygınlaşmasıyla, tek tip insan olma, aynı şeyleri beğenme, aynı şeyleri yeme, giyme olayına doğru gidiliyor sanırım. Bir seferinde iş yerinden bir kaç arkadaşla iş için yurt dışına gitmiştik. İstanbul’da havalimanında uçağı beklerken, hemen dünyaca ünlü bir markadan yemek alalım dediler. Uçuş öncesi ufak atıştırmalık bir şeyler alınıp yendi. Bir kaç gün sonra geri dönüş için uçağı bekliyoruz yine. Bu sefer havalimanı değil bir alış veriş merkezindeyiz. Yine dünyaca ünlü bir markaya yöneldiler, uçak saatini orada bekledik.
Bir çok şeyin temelinde ister istemez ekonomik güç vardır. Günümüz dünyasında maddi açıdan güçlü olanın sözü geçer bir noktada. Tabi işlerin askeri boyutu, politik boyutu falan da var ama bunları ayakta tutan temelinde maddiyattır. Bir şekilde o maddiyata ulaşamıyorsanız, silaha, teknolojiye ve daha bir çok şeye yatırım yapamazsınız. Yapsanız da borç parayla yaparsınız, onu da ne kadar çevirebilirsiniz meçhul.
İnsanlar için de durum benzerdir. Yeterli maddi geliriniz yoksa, bir yerlerde çalışmanız gerekir. Bazen bu sevdiğiniz bir iş olur, bazen sevmediğiniz, kendi işiniz olur, başkasının işi olur. Elinize geçen parayla günü kurtarırsınız ya da biriktirir geleceğe yatırım yaparsınız. Yeterli pasif geliri olduğu halde çalışmaya devam eden de olur, işi bırakıp kenara çekilen de. Ya da eline geçeni harcayıp mecbur emekliliği bekleyen de.
Konudan çıkıp maddiyata girmemin bir sebebi var aslında. Hepimiz özümüzde müşteriyiz, kapitalizmin tabiriyle tüketici. Yaptığımız her satın alımla bir şeyleri destekliyoruz aslında. Dünyaca ünlü markalardan bir şey alınca onların daha da güçlenmesini sağlıyoruz. Etkimiz kişi başı milyonda, milyarda bir belki ama yine de bir etkimiz var. Bulunduğumuz yerin, ülkenin, şehrin esnafından bir şeyler aldığımızda da onları destekliyoruz. Neyi desteklersek o büyüyüp güçleniyor. Dünyaca ünlü markalar bugün bu sebeple dünyaca ünlü ve her yerde şubeleri var. Bu marka iyidir algısı var ve insanlar onu tercih ediyor. Onlar da gittikçe daha da büyüyor ve tek tip insana doğru yol olmada bu önemli bir nokta diye düşünüyorum.
Algı konusunda değinmek istediğim bir başka nokta şarkılar. Dört, beş arkadaş arabada bir yere gidiyoruz. Herkes sıra sıra sevdiği bir müziği söylesin dinleyelim dediler. Bir tane şarkı açtılar, yeni çıkmış bir şarkı. Bana sorarsanız açılan şarkı kafiye tutsun diye kelimelerin neredeyse rastgele seçildiği bir karmaşa. Bir insan neden gönüllü olarak böyle bir şeyi dinler diye hayret ettim. Derken aynı şarkıyı başka yerlerde bir kaç sefer daha duydum. Şarkı hala inanılmaz saçma geliyor ama bir şekilde kendini dinletiyor. Gönüllü olarak açıp dinleyeceğimi zannetmiyorum ama bu şarkıyı kim dinler, ne biçim şarkılar dinliyorsunuz da diyemeyeceğim. Algı öyle bir şey ki, bir yerlerde istemeden dinliyorsunuz ve o şarkı normal gelmeye başlıyor. Bir noktadan sonra güzel bir şarkıymış bile diyebilirsiniz. Öyle olunca müzik çalan yerlerde kim popülerse onun şarkıları açılıyor, istemsizce dinlendiği için de beğenilme oranı artıyor. İnsanlar dinleyince, bu şarkıyı yapan demek ki iyi yapıyorum diye aynı türden başka şarkılar yapıyor. Devran böyle gidiyor ama gördüğüm kadarıyla çok uzun ömürlü olmuyorlar. Onun modası geçiyor, başka biri çıkıyor, o biraz cebini dolduruyor, sıradakine yol veriyor.
Algı konusunda son değinmek istediğim nokta beğeniler. Özellikle kadın, erkek ilişkisi noktasındaki beğeniler. Şu an bir erkek bir kadını ya da bir kadın bir erkeği acaba gerçekten kendi düşünce ve beğeni anlayışıyla mı beğeniyor? Yoksa bu da sosyal medyanın, dizi ve filmlerin etkisiyle standartlaşmaya mı uğradı? Buna net bir cevabım yok ama zayıf kişilerin tercih edilmesi, herkesin diyet yapma fikrinin olması bence bir fikir veriyor. Asıl soru acaba bu 50 yıl önce, 100 yıl önce de böyle miydi? Bilemiyorum, bu soruları bırakıp kaçayım en iyisi.