Küçükken yaz tatillerinde babam, abimle beni iş yerine götürürdü. Abimle biz istemedik tabi ki. Yaşıtlarımızdan babasının ya da herhangi birinin yanında çalışan kimse yoktu hatırladığım kadarıyla. Yaz tatillerini genelde yatarak, oyun oynayarak geçirirlerdi. Mali açıdan bir gereksinim olarak değil de babam dışarıda boş boş gezinmemizi istemediği için işe götürürdü.
Yaz tatilinde bile hafta içi her sabah erken, çok erken değil de kısmen erken, kalkmak sinir bozucu olurdu tabi ki. Kayda değer pek bir iş yapmazdık, getir götür işleri, etrafı düzenleme, paketleme vs. Öğleden sonra saat dördü vurdu mu, harçlığımızı alır hemen evin yolunu tutardık. İkindi sonrası maç yapmak için dışarı çıkan arkadaşlara yetişmek lazımdı haliyle.
O zamanlardan aklımda kalan en güzel kısmı öğle yemekleri sanırım. Esnafın, turistin yoğun olduğu bir yer olduğu için yemek seçenekleri de boldu. Farklı şeyler denerdik ama bazen de pilav üstü kuruya talim etmek zorunda kalırdık. O pilav üstü kuru bile çok güzeldi. Yıllardır bu işi yapan usta ister istemez ustalaşmış işinde. Başka günler döner, kebap, kumpir canımız ne isterse yerdik. Üstüne Güllüoğlu’ndan baklava yerdik bazen.
Günümüzden bakınca varlıklı bir ailenin çocuğuymuşuz, yemeğe iyi para harcıyormuşuz gibi görünüyor ama o zamanlarda öyle değildi. Orta halli bir ailede büyüdüm. Güllüoğlu yine en ünlü markalardan biriydi ama hemen herkesin rahatça alabildiği bir markaydı. Baklavası akşam olduğunda bitmiş olurdu. Kaç sefer geç kalıp alamadığımızı hatırlarım. Çok talep olmayan bazı baklavalar kalmış olurdu ya da onlar da bitmiş olurdu. Yanlış hatırlamıyorsam kilosu yirmi liraydı.
Babamın yanında çalışan bir abi vardı. Bir de bizimle aynı katta dükkanı olan bir abi vardı. İkisi de Formula 1, özellikle Ferrari hastasıydı. Malum Formula 1 çok ilgi duyulan bir alan değil Türkiye’de, en azından diğer spor dalları arasında. Birbirlerine denk gelmeleri zor olan iki insan aynı iş hanında komşu olmuşlar. Yarışlarla, arabalarla ilgili konuşurlardı ara sıra.
Şöyle bir olay kalmış aklımda. Komşumuz olan abi bir gün anlatıyordu, trafik ışığında beklerken yanına bir Ferrari gelmiş. Yeşil ışık yandığında Ferrari’nin sürücüsüyle göz göze gelmiş. Buyurun şeklinde bir işaret yaptım adama, gidene kadar bekledim dedi. Arabanın o sesi mükemmeldi, sesi duymak bile harika dedi. Bizim abi de onu haklısın, doğru abi diye cesaretlendiriyor. İkisi de bir Ferrari’leri olmasının hayalini kuruyor belli ki.
Aradan yıllar geçti, bizim iş yerinde abiyi park tarzı bir yerde gördüm. Evlenmiş, çocuğu olmuş, çocuğuyla beraber parkta. Çocuğuna küçük bir tane Ferrari araba almış, uzaktan kumandalı. Çocuğunu bindirmiş, onu gezdiriyor. Gerçeğini alamadık, kendimizi bununla avutuyoruz dedi.
Bu olay üzerine geçmişteki olayları, Formula 1 sevgilerini, hayallerini düşündüm. Muhtemelen ikisi de hayatlarında Ferrari bir arabaya sahip olamayacaklar, şanslılarsa bir yerlerde deneme şansları olacak. Deneme sürüşü ya da başka bir şey bilemiyorum. Bu açıdan bakınca hayat çok acımasız. Bir hayat serüveni düşündüğünüzde Ferrari’ye sahip olmak küçük bir şey olmalı ama öyle değil ne yazık ki. Sadece bunun için para biriktireceğim dese bile Türkiye şartları göz önüne alındığında ortalama bir işle pek başarılacak bir iş gibi durmuyor.
Düşününce üzücü bir şey aslında, bir hayalleri var ama belki de ona hiç ulaşamayacaklar. Trafik ışığında olduğu gibi hep kenardan seyredecekler belki de. İşin bir de hayaline kavuşmak ama umduğun gibi olmama durumu var ama o bambaşka bir konu. Bu yazılık birazcık nostalji ve ulaşılamayan hayaller ile yetinelim. Yine de güncel bir örnek vermek gerekirsek, oyuncu olan kime sorarsanız sorun ilk oyun oynadığı yıllar onun için en zevkli yıllardır. Çok az oyun vardır elinde ama heyecanla oyun oynayacağı zamanı bekler. Şimdi ise binlerce oyun, boş vakit ama aynı istek yok. O zamanın hayali olan şey şu anın gerçeği ama hiç hayal ettiği gibi değil.
Hayal kurmak üzerine son bir şey söyleyerek yazıyı bitirelim. Üniversitede bir arkadaş sürekli “Hayal kurmakta cimrilik, sınır olmaz” tarzı bir şey söylerdi. İstediğini hayal et derdi, üst sınır yok. Ben de buna karşı hayal et de, o hayale kavuşamazsan ne kadar yüksek uçtuysan hayal kırıklığın o kadar yüksek olur derdim. Hangisi doğru bilmiyorum, ikisi de biraz uç nokta, ortayı bulmak lazım sanırım. Hayal kuruyorsak bile idareli kurmak lazım, hayalin güzelliği kadar kırıklığı da var malum.