Geçenlerde mahallemizdeki berberle havadan sudan konuşuyoruz. Tıraş olurken yapılan ufak sohbetlerden biri. Havanın oldukça sıcak olduğu günlerden biriydi. O sıcakta ister istemez klasikleşmiş, havalar da ne kadar sıcak muhabbetine girdik. Nereden aklıma geldiyse yalıda yaşasaydık bir denize girip çıkardık dedim. İstanbul’da öyle çok denize girecek bir yer yok, aralarda tek tük. Yalı en rahatı :).
Onun da meğer yalıyla ilgili kendi planları varmış. Ben de arada düşünüyorum dedi, bir yalıda oturuyor olsaydım her gün balık tutardım herhalde. Alırdım oltayı, balkondan sallardım, elimde çay, keyfime bakardım. Tıraş bitti, berberden çıktım. Yürürken ne kadar kısıtlı hayallerimiz olduğunu düşünüp güldüm kendi kendime.
Daha önce yalıdan denize giren gördüğümü hatırlamıyorum, muhtemelen vardır da ben denk gelmemişimdir. Aynı şekilde olta atanı da görmedim. O da vardır belki, bilemiyorum. Yalıda oturanın haliyle milyonluk birisi olmasını beklersiniz. İstanbul’un sıcağında İstanbul’u beklemek yerine bir tatil köyündeki villasındadır diye düşünmek daha mantıklı sanırım.
Biz sıcaktan bunalanlara o an için yalının balkonundan boğazın serin sularına atlamak tatlı bir hayal gibi geliyor ama biraz düşününce bu aslında kısıtlı bir hayal. Denize girip serinlemek ya da oltayı atıp balık tutmak. Bunlar için yalı satın almak gerçekten komik olurdu. Aldıktan sonra elimizdeki mali gücün farkına varırdık sanırım, sonra başka amaçlara yöneleceğimizi ümit ediyorum.
Yıllar önce bir film izlemiştim. Oyunda çamaşır yıkama işinde olan birisinin çocuğu vardı. Küçük bir çamaşır yıkama işletmeleri var, kıt kanaat geçiniyorlar. Bir gün bu çocuk hatırı sayılır bir para kazanıyor. Peki bu parayla ne yapıyor? Daha büyük bir çamaşırhane kuruyor. Bu noktada biraz kararsız kalıyorum açıkçası. Bu kısıtlı bir hayal gücünden mi kaynaklanıyor yoksa bildiği işi yapmanın getireceği avantajları mı kullanıyor?
İlk anda kısıtlı bir hayal diye geçiştirmek kolay geliyor ama biraz düşününce farklı bir alana yönelip batma riskini almasındansa bildiği işi yapması daha iyi gibi. Bazen internet üzerinde sayıları artık iyice azalan forumlarda şöyle konulara denk geliyorum; “Şu kadar param var, hangi işe girmeliyim?”. Buna gelen klasikleşmiş bir cevap var, bu parayı nereden kazandıysan o işi yap. Risk alma, parayı nasıl kazandıysan o şekilde kazanmaya devam et. Ne gerek var başka işlere girişmeye mantığında bir bakış açısı.
Bu cevap çok makul değil aslında. Bu parayı kazanan kişi parayı kendi işine yatırabilecek bir işe sahip olsa muhtemelen oraya yatırırdı zaten. Ticaretle uğraşan birisi zaten kendi işine yatırır, daha çok ürün alır, ithalat yapar vs. iş hacmini artırmaya çalışır. Nereye yatırıyım sorusundan çok farklı bir soru aslında, nasıl bir iş kurmalıyım diye soruluyor.
Konu yine farklı yerlere gidiyor gibi gözüküyor. Yatırım, iş kurma alanlarına girmeden burada konuyu bitirsek iyi olacak gibi. Hayallerimiz ister istemez yaşadıklarımızla, gördüklerimizle sınırlanıyor. İnternet çağında, sosyal medya bombardımanıyla bu sınır her gün biraz daha genişlese de yaşamak uzaktan, ekranlardan seyretmekten farklı. Yaşayarak, gezerek ufkumuzu genişletmemiz lazım.