Arada Youtube’dan tarih ile ilgili videolar izlerim. Geçenlerde Napolyon ile ilgili bir videoya denk geldim. Napolyon hakkında gayet uzun, kapsamlı bir videoydu. Fransız ihtilaliyle oluşan siyasi yapıdan başlayıp, Napolyon’un savaş sahnesine çıkmasıyla devam ediyor. Şu an henüz videonun tamamını izlemedim, en son Akka kuşatması kısmında kaldım. Bakalım olaylar nasıl gelişecek?
Benim bu konu özelinde videoda ufak bir kısım ilgimi çekti. Napolyon ilk zaferinden sonra sivrilmeye başlıyor ama o dönemlerde siyasi olarak Fransa karışık. O anki siyasi yapı Napolyon’a çok güvenmiyor ama sonuçta başarılı da bir komutan. Ne atabiliyorlar, ne de kayda değer bir görev verebiliyorlar.
Paris’te çıkan isyanı bastırması için biraz mecburiyetten Napolyon’u görevlendiriyorlar. Burada başarılı olunca, İtalya ordusunun başına getiriliyor. Verilen görev bir nevi düşmanı oyalama görevi, asıl savaş başka yerde yaşanacak. Napolyon’u tabiri caizse önemsiz gördükleri bir rolle gözden düşürmeye çalışıyorlar, ben öyle anlıyorum en azından.
Görev yerine, İtalya ordusunun başına geçince, bir de bakıyor durum içler acısı. Elindeki orduda bir çok yemekten mühimmata bir çok problem mevcut. İlgimi çeken yer işte burası, neyse zaten işimiz düşmanı oyalamak böyle takılalım demiyor. Orduyu hazırlıyor, planını yapıyor, düşman topraklarına giriyor. Erzak vs. eksikleri düşman topraklarını yağmalayarak ele geçiriyor.
O kadar başarılı oluyor ki, ta Viyana önlerine kadar dayanıyor. Videoda detaylı olarak yaptığı savaşlar, manevralar anlatılıyor. Elindeki kısıtlı imkanlarla düşmana karşı gayet iyi işler başarıyor. Tam bir savaş makinası, atıl durmuyor, sürekli bir yerlerde savaş peşinde.
Yaptıkları doğrudur, yanlıştır o kısımlarla çok ilgilenmiyorum açıkçası. Benim ilgimi çeken kısım zorluk karşısında, neyse uygun şartlar yoktu, zaten pek bir şey başaramayız diye düşünmüyor. Eldeki imkanlarla ne yapılabilir, imkanlar nasıl artırılabilir buraya odaklanmış gözüküyor.
Burada bizler için büyük ibretler var diye düşünüyorum. Hayalimdeki işi bulamadım, istediğim okula giremedim, istediğim yerde yaşamıyorum, çevre kötü vs. bir çok bahane sıralanabilir. İş bahane bulmaya kalırsa, bir çok bahane kolayca bulunabilir. Bazen kendimi bahane düşünürken buluyorum. Çok garip bir şey. Nasıl çözüm üretirimden ziyade nasıl bir bahane bulurum diye düşünmeye çaba harcamak.
Konuyla tamamen alakasız bir ekonomi kitabında şöyle bir cümle okumuştum. Bazı insanlar bütün ışıklar yeşil yanınca harekete geçmek ister. Borsa sürekli yükseliyor, faizler düşük, işsizlik yok vs. gibi ekonomik olarak olumlu bir çok sinyal geldikten sonra eyleme geçerler. Halbuki bu zamanlar genelde girme değil karı alıp yavaş yavaş çıkma zamanlarıdır.
Ekonomiyi bir kenara bırakırsak, bahaneler yerine çözüm odaklı olmak, eldeki imkanları kullanmak önemli. Eldeki imkanlar kullanılır ama yine de başarısız olunabilir. Gayet normaldir bu durum. En azından denedik diyebiliriz ve sonraki tur için hazırlanırız. Bahane üretmek yerine denersek en azından bir şeyleri değiştirme, bir şeyleri başarma şansımız olur.