Seçim Yanılsaması – Karpuz Seçme İlizyonu

İstanbul gibi büyük bir şehirde bir kaç sefer karpuz seçmiş olanlar bilir. Karpuzun iyi ya da kötü çıkması, beklemiş ya da taze olması gibi bir çok olasılık vardır. İşin ehliyseniz tabi bu olasılıkları lehinize olarak artırabilirsiniz. Genel için konuşursak, iş satıcının insafına, kendiniz seçiyorsanız amiyane tabiriyle şansınıza kalmıştır.

Karpuzun güzel çıkması başlı başına bir sevinç kaynağı olabilir. İlk bıçak darbesini vurduğunuz anda kokusuyla, hemen çatlayıp çatlamamasıyla bir fikir verir. Ufak bir bıçak hareketiyle hemen çatlamaya başladıysa fazla olgun demektir. Muhtemelen güzel çıkmayacak şansınıza küsün. Ortalama bir karpuzun yedi, sekiz kilo civarında olduğunu düşünürsek, kötü çıkması tam bir hayal kırıklığı olur. Değiştirmeyi satıcı kabul edecek mi? Değiştirmeye gitmek için ya da yenisini almak için enerjimiz, isteğimiz var mı?

Hal böyle olunca güzel çıkınca ister istemez bir sevinç, bir rahatlama gelir insana. Bu sefer de başardım hissi ya da helal olsun manavcı, bakkal satan kimse karpuzu güzel seçmiş. İşin bazı püf noktaları da var tabi, sapı yeşilse tazedir, bir tarafı sarıysa iyidir gibi böyle bir yöntemler var. Ne kadar işe yarar bilmiyorum, ben de ufak tefek bir şeyler biliyorum yani. Gelelim şimdi asıl konumuza…

Bu yaz boyunca genelde karpuzu bakkaldan aldım. İlk aldığımda güzel çıkınca, madem burası güzel fiyatı biraz markete göre yüksek olsa da buradan devam edeyim dedim. Kötü çıksa beni kaybedecekti belki de. İyi ürün satmanın önemi, bunu da alt yazı olarak geçelim. Karpuzlar dışarıda duruyor, ben bir tane seçiyorum aradan. Genelde sapı yeşil mi, çizgileri kalın mı ona bakıyorum. Vurunca gelen sesten çok bir şey anlamıyorum ama adet yerini bulsun diye vuruyorum ben de bir kaç tane.

Yaz boyu herhalde 15-20 tane karpuz almışımdır. Şu ana kadar 1-2 tanesi hariç diğerleri gayet güzel çıktı. 1-2 tanesi biraz beklemişti ama yine de yenir durumdaydı, kaldırıp çöpe atmadık ya da zoraki yemedik en azından. Buzdolabında biraz bekletince soğuk soğuk afiyetle yendi. Bir tane güzel çıkar, iki tane güzel çıkar ama beş on gidince insan bir şüphelenmeye başlıyor. Belki de ben çok iyi karpuz mu seçiyorum, sapı yeşil, çizgi kalın, seste anormal bir durum yok. Bu karpuzu alıp gidelim o zaman.

İyi mi seçiyorum acaba diye düşünürken şöyle bir yanılgı geldi aklıma. Bakkaldaki bütün karpuzların iyi ya da ortalamanın üzerinde olduğunu varsayarsak, benim karpuz seçimim sadece kendimi kandırdığım bir eyleme dönüşüverir. Herhangi birisini alsam da zaten iyi çıkması gayet olası, ortalamanın üstünde çıkması garanti. Karpuz seçimi bilgim artık tartışmaya açık bir hale geldi, iyiler arasından iyiyi seçmiş olmak bir meziyet değil. Hiç bir şey bilmeyen biri, en azından bir tane karpuzu işaret etmeyi bilmesi yeterli, benimle aynı sonucu alacaktı. Tek fark ben karpuz seçebiliyorum yanılsaması içinde kendimi biraz daha iyi hissedecektim muhtemelen.

Buradan aklıma hayatta yaptığımız seçimler geliyor. Ne iyi bir tercih yapmışım diye seviniriz bazen ya da ne kötü yapmışım keşke diğerini seçseydim deriz. Bu durum bana hep ilginç gelmiştir. Genelde bir seçim yaptığımızda, başka bir şeyden vaz geçmiş oluruz. Her seçiş bir vazgeçiştir hesabı. Genelde önümüze çıkan seçimlerde birini seçtiğimizde diğerlerinin elimizden kayıp gitmesine izin vermiş oluruz. Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımız da önemlidir. Hiç bir şey yapmamak bile bir seçimdir aslında.

İki ya da daha fazla iş teklifi geldi diyelim, birini seçtik. En iyi şartlar ondaydı, en iyi parayı onlar veriyordu, eve en yakın oydu… Sebebi fark etmez, o an için o iş mantıklı gözükmüştür onu seçmişizdir. Hepimiz bu tarz seçimler yaparız, hayatın doğası böyle. Aradan yıllar geçti, geriye dönüp baktığımızda iyi ki bu işi seçmişim mutluluğu ya da keşke diğer işi seçseydim hayal kırıklığı çok mantıklı değil aslında. Diğer işi seçseydik aynısını, belki daha fazlasını o iş için söylüyor olabilirdik. Şu anki işimizi seçtik, diğerinde yaşanacak potansiyel gelecek yok oldu. Onun sonu nereye varacaktı Allah bilir.

Bunu hayattaki hemen her şeye uygulayabilirsiniz. Daha önce hayatın dallanan yolları diye bir yazı yazmıştım. Sürekli bir şeyler arasından bir şeyi, bir şeyleri seçeriz. Diğer seçenekler sonsuza kadar kaybolur, alternatif evren olsaydı oradan gidip bakılabilirdi, ilginç bir karşılaştırma olurdu. Diğer seçenekler kaybolduğu için, bana yaptığı seçimi çok övenler, çok yerenler garip geliyor. Diğer seçenekleri bilmiyorsun ki, nasıl en iyi ya da en kötü bu olabilir?

“Dünyaya bir daha gelsem sevgilim, arar bulur yine seni severim…” diyen söz sanatçısı da bence aynı durumdan muzdarip. Çok sevmiş olabilir ama dünyayı değişmem saçının bir teline bir hayli iddialı geliyor bana. Es kaza başkasını sevseydi, ona da aynılarını diyecekti. Belki de onun saçının teline dünya artı ayı değişmeyecekti. Bir başkasında biraz daha ileri gidip bir kaç gezegen daha ekleyip, evreni değişmemeye doğru yol alacaktı.

Gerçek hayata dönersek alternatifleri görme şansımız yok ne yazık ki. Ya da aslında ne mutlu ki. Alternatifleri görmek bazen iyi olsa da genelde yıkıcı olurdu diye düşünüyorum. Olumlu şeylerin moralimizi artırmasına nispeten olumsuzluklar bizi daha çabuk yıkabiliyor. Apartman dairesinde yaşayan biri için, diğer işi seçseydim orada müdür olacaktım, şu an müstakil villada yaşıyordum bilgisi moral olarak sıfırlayabilir. Alternatif durumda sokakta yaşayacağımızı bilsek muhtemelen çok şükür halimize deyip unutur giderdik. En iyisi çok kafa yormayalım, seçimlerimizi yapalım ve onlarla mutlu olmaya çalışalım.

Bir de işin şöyle ekstrem bir boyutu var diye düşünüyorum. Size sunulan, önünüze çıkan bütün seçeneklerin iyi olduğunu ya da kötü olduğunu varsayalım. Yine bir varsayım yapıp, iyi olan tarafta olduğunuzu varsayalım. Birini seçtiniz, yıllar geçtikçe hep iyi kartlardan seçim üstüne seçim yapıp haliyle iyi olanı seçtiniz. Geriye dönüp baktığınızda ben ne kadar iyi seçimler yapmışım, helal olsun bana demek bütün kartları gören biri için komik bir durum olurdu. Zaten yanlış yapma şansınız yoktu. Hep kötü kartlardan kötü seçen birisi de talihini suçlayacaktır. Bu biraz ilginç bir durum bence, iyi olanı seçende kendi yeteneğini düşünme eğilimi vardır, kötü olanı seçende kaderi suçlama. İstisnalar tabi ki vardır ama genel durum buymuş gibi geliyor bana.

Olaya islami bir açıdan bakarsak, hepsi Allah’ın takdiridir. Kısıtlı irademizle (cüzi irade) bizler bazı seçimler yaparız. Bunlar iyi sonuçlanabilir, kötü sonuçlanabilir, bu kısım Allah’ın takdirine kalmıştır. Bu noktada bizim yapabileceğimiz Allah’a tevekkül etmektir. Yoksa bu dünyada bu iyiydi, şöyle olsa daha iyiydi, bu kötüydü, şöyle olsa çok daha fena olurdu, ucuz kurtardık demek bu dünyalık işlerdir. Önemli olan bunların ahirete yansıması ne olacak? Bunu da biliyoruz ama ne kadar uygulayabiliyoruz. Bilmek yetmiyor, asıl olay uygulamada.

Leave a Comment