Yokluğun Kıymeti – Kolay Bulan Kolay Harcar

Bir şeyin kıymeti yokluğunda anlaşılır diye güzel bir söz var. Bu sözün farklı varyasyonları mevcut ama hepsinin söylemek istediği aşağı yukarı aynı. Elinizdeyken -özellikle de elde ederken bir çaba harcamadıysanız- genellikle o şeyin kıymetini iş işten geçip de kaybettiğinizde anlarsınız. Düşününce hayatımızda herhangi bir çaba harcamadan elde ettiğimiz bir çok şey mevcut, hemen hepsinin de kıymetini bilmekten uzağız ne yazık ki.

Benim aklıma ilk olarak insanın sağlığı geliyor. İstisnai durumlar haricinde hemen hepimizin çocukluğunda, ilk gençlik yıllarında sağlıklı bir vücudu oluyor. Yıllar içerisinde kötü beslenme, düzensiz uyku, hareketsizlik, stres vs. derken bir çok insan sağlığından oluyor. Sağlık o kadar hazırdan konduğumuz bir nimet ki, çoğunlukla kaybetmedikçe ya da ters bir durum görmedikçe kimse farkına varmıyor. Oksijen gibi bir bakıma. Yarın sabah kalktığımızda oksijen değeri düşerse diye kenarda bir oksijen tüpü bulundurmuyoruz. Aynı şekilde sağlığımızla ilgili olumsuz bir şey görmediğimiz sürece de hep bizimle kalacak yanılgısı hakim oluyor.

Yaş ilerledikçe ya da kötü şartlarda ısrar ettikçe vücut sinyaller göndermeye başlıyor. Bunları dikkate alıp kişi kendine çeki düzen verirse Allah’ın izniyle sağlığını koruyabiliyor. Diğer türlü tabiri caizse freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor sağlık. House dizisinde şuna yakın bir replik geçiyordu; “İnsan vücudu mükemmeldir, kendi kendini iyileştirme özelliği vardır. Ama yanlışta ısrar edilirse, bir süre sonra o da baş edemez hale gelir.” Cümle tam bu şekilde değildi ama ana fikri buydu hatırladığım.

Sağlık ister istemez üzerinde konuşması zor bir konu. Bir çok istisnai durum karşımıza çıkar, sürekli sigara içtiği halde ciğerleri tertemiz olan birisinden bahsedilir mesela. Önüne gelen her şeyi yiyen, spor diye bir şey bilmeyen birinin 80-90 yaşında hala dinç olduğundan örnek verilir. Bu tarz durumları çok istisnai olarak düşünüyorum ben, genel halk arasında gördüğümüz kişilerle kıyas yapıyoruz.

Ben de hayatımda böyle istisnai bir insan gördüm. Sürekli sigara içen bir amca vardı ama şöyle bir huyu da vardı, sık sık sabah erken saatlerde kayıkla balık tutmaya giderdi. Kontrol için doktora gidiyorlar, ciğerleri tertemiz çıkıyor. Denizde aldığı temiz hava sayesinde demiş doktor. Hanımı sigara içmeyen birisi ama onun yanında dumana maruz kala kala onun ciğerleri kötü olmuş. Kaderin cilvesi gibi.

Sağlık haricinde benim dikkatimi çeken bir diğer nokta anne, baba. İstisnaları ayrı tutarsak onlar da aynı şekilde bir bedel ödemeden doğduğumuzdan itibaren yanımızda oluyorlar. Yıllar geçiyor, ah şimdi annem/babam yanımda olsaydı nidaları duyuluyor. Yanındayken ama anne babaya bağırılıyor, böyle garip bir devire geldik ne yazık ki.

Geçenlerde yolda bir amcayla karşılaştım, yaşı muhtemelen 75-80 civarı. Eliyle beni çağırdı, gittim. Telefonla oğlunu aramaya çalışıyordu, neden aranmıyor bir bakabilir misin dedi. Telefona baktım doğru yere basıyordu ama hat meşguldü. Meşgul dedim, herhalde birisiyle konuşuyor. Biraz bekleyip, tekrar arayalım dedim. Beklerken anlatmaya başladı. Bir söz vardır bilir misin dedi ve muhtemelen hepinizin duyduğu malum sözü söyledi: “Baba oğluna bağ vermiş, oğlu bir salkım bile vermemiş”. Sonra devam etti: “Ben çocuklarım için her şeyi yaptım, her imkanı sağladım. Karşılığında hiç bir şey alamadım, bu yaşa geldim hala evin alış verişini bile ben yapıyorum. Evde yan gelip yatmaktan başka bir şey yapmıyor. Şimdi bir işim düştü, ulaşamıyorum bile. Bu devrin adamından hiç bir şey olmaz.” Bu şekilde biraz daha serzenişte bulundu.

Bir de bu konuyla bağlantılı şöyle bir durum var. Bir şeyi kolay elde eden genelde değerini bilmez, kolay kaybeder. Kolay bir şekilde elde eden, bir noktada o şeyin yokluğunu hayal edemez hale gelir ya da bu durumun devamlı olacağı yanılgısına kapılır. Değerini de iş işten geçince anlar. Klasik mirasyedi örneği aslında. Babası, annesi, amcası, teyzesi artık mirası bırakan kimse çalışıp, didinip o serveti edinmiştir. Miras kalan kişi bir anda büyük bir servete konduğunda hazıra dağ dayanmaz misali eriyip gider. Serveti adım adım çalışarak elde eden kişi ise, daha sahiplenici olur, harcarken de kontrollü harcar ister istemez.

Mirasyedi en klasik örnek olsa da aslında bir çok olaya bunu uyarlayabiliriz. Kolay elde edilen bir çok şeyde bu durum yaşanabilir diye düşünüyorum. Bir şeyleri elde ederken bir emek vermek, zaman harcamak, yorulmak bu yüzden kıymetlidir diye düşünüyorum. Aksi takdirde kişi armut piş ağzıma düş modunda bir şeyleri elde ediyorsa, o giderse başka bir armut geleceğini düşünür.

Arada unutulmuş gibi oldu ama değeri bilinmeyen bir diğer önemli şey de boş vakittir. Sağlıktaki genel kural bunun için de geçerlidir. Boş vakit erken yaşlarda bir çoğumuzda bol miktarda bulunur. Yaş ilerleyince, iş, aile, çoluk çocuk derken bir bakarsınız hayatınız bir maratona dönüşmüş. Sabah evden erkenden çık, hava kararırken dön. Bir şey yapmak istediğinde hep hafta sonuna ertele gibi bir döngüye döner hayat. Halbuki gençliğinde yıllarını boş, neredeyse hiç bir şey yapmadan geçiren insanlar gördüm çevremde. Yaş ilerleyince işler değişti tabii ki, hiç bir şeye zaman kalmaz oldu.

Zaman ve boş vakit konusunda en güzel öğüt şu sanırım:

“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhârî, Rikak 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 1; İbni Mâce, Zühd 15)

Leave a Comment